top of page
Writer's pictureKader Sevinc

AB ile müzakerelere bizimle başlayan Hırvatistan siyasi uzlaşıyı nasıl sağladı ?


Hirvatistan'in AB Basmuzakerecisi Vladimir Drobnjak ile birlikte İstanbul'da


Geçtiğimiz hafta 12 Ekim 2011’de AB Genişleme Strateji Belgesi ve İlerleme Raporu’nu açıkladı. O gün Türkiye başta temel hak ve özgürlükler alanı olmak üzere bir çok konuda geçen yılki rapora göre çok daha sert eleştirilirken ve bir çok başlık bloke edilmişken Hırvatistan’ın AB üyeliği müzakereleri tamamlamasının ardından, kesinleşiyordu. Hırvatistan AB ile üyelik müzakerelerine 3 Ekim 2005’te yapılan AB zirvesinde Türkiye ile birlikte başladı. Hırvatistan nasıl olmuştu da üyelik sürecinde bizde olduğu gibi reformları kamuoyunda bölünme yaşamadan tamamlamış ve ülke içinde uzlaşıyı sağlamıştı ? Siyasi uzlaşma konusunda Hırvatistan örneğini ilk olarak gündeme taşıyan kişi olarak ülkemizde de benzer bir modelin uygulanması için bu konuyu çeşitli platformlarda dile getirdim ve yazdım daha önce. Son olarak Hürriyet Gazetesi Köşe Yazarı Yalçın Doğan’a İlerleme Raporu’nun açıklandığı gün ilerleme raporu ile ilgili değerlendirmelerimi almak için aradığında Hırvatistan örneğini ayrıntılarıyla anlatmıştım. Kendisi de 14 Ekim 2011 tarihli yazısında aktardığım bu bilgilere yer vermiş. Yazıyı şu linkte okuyabilirsiniz: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/18981488.asp

Geçtiğimiz yıl Ulusal Kanal’da katıldığım Ekonomi Gündemi programında Çetin Ünsalan’ın AB süreci üzerine sorularını yanıtlarken bu örneği özellikle vurgulamış ve izleyenlerden bu konuda çokça geri dönüş almıştım. Programın ilgili bölümünün linkini de sizlerle aşağıda paylaşıyorum.

AB müzakereleri paydaşlar arası uzlaşı ve toplumsal bir seferberlik sağlanarak yürütülebilecek bir süreç. AB politikaları alanında önplana çıkan siyasetçilerin uzlaştırıcı rolleri olması ve iç siyasetin sert söylemlerinden uzak durmaları önemli. Bu sebeple bir çok ülke müzakere sürecinde bu profile en yakın profildeki, akil bir siyasetçiyi seçtiği görülüyor.

Hırvatistan’ın yaptığı gibi 3 Ekim 2005’ten evvel ya da hemen sonrasında AB sürecimizi ciddiyetle ele alacak, yönetecek ve gerekli yetkilere haiz bir ulusal komite kurabilmiş olsaydık bugün AB üyelik müzakerelerinin de ötesinde yurttaşlarımıza çok daha iyi yaşam koşulları getirebilmiş olacaktık.

Hırvatistan kurduğu bu “Ulusal Komite” yi Mart 2005’te bir Anayasa değişikliği yaparak gerçekleştirdi. Akademisyenlerden bürokratlara, siyasetçilerden sivil toplum temsilcilerine geniş tabanlı bir komite oluşturup AB Başmüzakerecisi’ni de bu komitenin daimi üyesi yaptılar. AB sürecine dair her bilgi ve belge bu komiteden geçirildi. Partilerüstü bir süreç vurgusunun yerini bulabilmesi için komitenin başkanlığını daima muhalefet partilerinden bir siyasetçinin yapması kuralı getirildi. Önce muhalefet partilerinden sosyal demokrat bir siyasetçinin ardından da liberal bir siyasetçinin başkanlığında çalışmalar yürütüldü.

AB’nin her yıl İstanbul’da düzenlediği Boğaziçi Konferansı’nda Hırvatistan’ın AB Başmüzakerecisi Vladimir Drobnjak ile bu konuları ve kurdukları sistemin ayrıntılarını program dahilinde düzenlenen boğaza nazır bir akşam yemeğinde enine boyuna konuşmuştuk. Hırvatistan’ın Başmüzakerecisi bu önemli etkinliğin tamamına katıldı ve o akşam yemeğindeki sohbetimizde Türkiye üzerine pek çok soru da sordu. Keşke ülkemizin Başmüzakerecisi de yılda bir düzenlenen enine boyuna AB sürecini ele alan bu programın tamamına katılıp başka ülkelerin müzakere deneyimleri üzerine kendi sorularına yanıtlar arasaydı.

Bugün Türkiye’de AB üyelik müzakerelerine olan kamuoyu desteğinin 2005’ten bu yana ne kadar düşmüş olduğunu, ilerleme raporlarında 2005’ten bu yana giderek artan eleştirel tonu, ülkemizin her müzakere başlığına dair AB’ye sunduğu resmi müzakere poziyon belgelerinin diğer aday ülkelerden farklı olarak meclisle ve kamuoyuyla paylaşılmadığını düşündüğümüzde AB hedefi ve müzakereler üzerine toplumsal uzlaşı ortamının zarar görmesinin ülkemize nasıl zarar verdiğini görebiliyoruz.

Umarım yurttaş odaklı bir dış politika anlayışı hızla hayata geçirilebilir ve değişen küresel düzende Türkiye’nin ulusal çıkarlarının en iyi korunacağı politikalar uygulanabilir. Bunun bir parçası olarak da AB üyelik müzakerelerimizin AB’nin kendi iç çelişkilerini de göz önüne alıp, değerlendiren bir anlayışla yönetileceğini görmek dileğiyle.

Kader

0 views

Comments


bottom of page