top of page
Writer's pictureKader Sevinc

Emek ve şevk

Brüksel’de bir AB kurumunda görev yaparken, günlük yaşamın içine siyaset sızıyor. Sadece Dünya işleri, Avrupa siyaseti değil. Hangi ülkedenseniz, ulusal siyasetiniz de taşınıyor Brüksel’e. Henüz AB üyesi olmayan Türkiye için de durum aynı. Her hafta, iktidar, muhalefet, iş dünyası, sivil toplum gibi pek çok kesimin temsilcileri ile toplantılarda sıkça yer alıyor ve fikir alışverişinde bulunuyorsunuz. Böylece, sahne arkası deneyimi ışığında Türkiye açısından güçlü yanları ve AB sürecinde aksayan tarafları daha net görme imknınız da olabiliyor.


Kader Sevinç ödül töreninde


Belki de bu sayede, 2008 yılı Temmuz ayında Avrupa Parlamentosu’ndaki görevimden CHP AB Temsilciliği’ni kurmak üzere ayrıldığımda, yeni ufukların şevkini hissettim. Aklımda giderek aksayan, asimetrikleşen Türkiye-AB ilişkilerine muhalefetin de vizyonunun yansımasına,  sürecin çok sesliliğine ve Türkiye’nin daha iyi temsiline katkı sağlayabilmek vardı. Anadolu’nun farklı yörelerinde yetişmiş bir memur ailesinin kızı olarak, bu hedef için emek vermek düşüncesi  büyük bir heyecan kaynağı oldu.

Brüksel’de kurduğumuz temsilciliğimizi ve tüm çalışmalarımızı da bu eksende geliştirdik. Hedeflerimiz açıktı. Birincisi; Türkiye’nin ulusal çıkarlarının uluslararası alanda daha da iyi temsili. İkincisi; sosyal demokrat politikaların daha iyi anlaşılması ve ülkemizdeki gelişmeleri farklı boyut ve yaklaşımlarla yansıtabilmek. Üçüncüsü ve belki de en önemlisi, Avrupa gündemindeki ekonomi, enerji, sosyal haklar ve iklim değişikliği gibi mevcut tartışma konuları içinde Avrupalı bir aktör olarak yer almak.

Bu üç boyutu canlı tutmaya çalışarak yüzlerce sayfa İngilizce yayın, bilgi notu, rapor hazırladık. AB Komisyonu Başkanı Barosso’dan Avrupa Sosyalist Partisi (PES) Başkanı Rasmussen’e uzanan pek çok ziyaret programı ve ikili temas, Avrupa Sendikalar Birliği ETUC’ten iklim değişikliği platformlarına kadar pek çok yere Türkiye’nin adını ve görüşlerimizi taşımaya çalıştık.

Bugün Türkiye’nin AB ile ilişkileri yine krizlerle dolu, iyi yönetilmiyor.  Diğer yandan,  konular daha fazla çok sesli tartışılıyor, CHP daha da önemli bir aktör haline geldi ve Avrupalı sosyal demokratlar ailesi içinde saygın, Avrupalı bir üye. Avrupalı sol partilerin şemsiye kuruluşu PES yönetiminde de Türkiye ile ilgili referans noktası. PES’in üyesi olduğum yönetim kurulunda, Türkiye konusunun artık bir dış alan değil, Avrupa içi bir etken olarak değerlendirildiğini görüyoruz. Bu, daha önceki dönemlere göre kat edilen mesafeyi bilen bizler için hem bir sevinç, hem de yeni sorumluluklar kaynağı.

Sabahları Brüksel tarzı 07.45 kahvaltı toplantılarından, gün boyu ihtisas çalışmalarına ve akşam yemekli siyasi tartışmalarla süren günler yenilenen hedefler döngüsünde ilerliyor. Bazen de bir konu yoğun odak noktası oluyor. Örneğin, referandum sürecinde, Anayasa  değişikliği paketinde olumsuzluklar içerdiğini gördüğümüz maddelere dair “Neden Hayır?” tezini, Avrupalı örnekler üzerinden anlatan tablolarımız, yayınlarımız ve toplantılarımız oldu. Bunlar Türkiye’deki hukukçu, siyaset bilimci ve sivil toplum emekçisi gönüllü destekçilerimizle yaptığımız çalışmaların bir ürünüydü. Onların gerektiğinde sabaha kadar süren çalışmaları, çok değerli emekleri olmasa görevimizi layıkıyla yapamazdık. Dikkatli takipçilerin fark ettiği gibi, referandum sürecinde konuların daha net bir biçimde anlaşılmasına ve AB yetkilileri ile uluslararası medya tarafından da seslendirilmesine bir vesile olduğumuzu düşünüyoruz. Üstelik, tam aksine yönde bir dezenformasyon medyada kısmen egemen olduğu halde. Türk halkı kandırılmaya, AB hakkında yanlış bilgilendirilmeye, AB konusu partizan dar siyasete alet edilmeye çalışıldığı halde.

Brüksel’de Türkiye’de basın özgürlüğü, kadın hakları, ifade özgürlüğü, daha adil bir gelir dağılımı, sendikal haklar mücadelesi, yurttaşlarımız için daha hakça bir düzen ve ülkemizin en ileri Avrupalı demokrasilerden biri olması özlemimizi ve somut politika önerilerimizi anlatmak her zaman kolay olmadı. Engellerin hiç umulmayacak yerlerden çıkarıldığı, darbelerin bu sorunların doğrudan olumsuz etkisindeki kesimler içinden öne çıkan bazı kişilerden geldiği de oldu. Türkiye’de başka konuşup, Brüksel’de siyasi iktidara tapan ve ya dogmatik yaklaşımlar sergileyen bir çok profesör, yazar ve sivil toplum temsilcisi gözlemledik, kalbimizde hüzün, beynimizde hayretler içerisinde.

Bu şartlar altında yürüyen mücadelemizde bunların hiç biri bizi yıldırmadı. Her darbe bizi daha da güçlendirdi. En büyük arzumuz bu mücadelemizin yurttaşlarımızın vicdanlarında ve gönüllerinde değer görmesiydi. Her destek mesajıyla sevinç dolduk, heyecanlandık, daha da çok çalıştık.

Bütün bunları bugün neden yazıyorum?

Geride bıraktığımız sürece ve ortaya çıkan sonuçlara bakınca, gönlüme işleyen ne ihanetler, ne bulanık ilişkiler, ne de sansürlerdir… Gönlümde baki kalan, yüreği bizimle atan, daha aydınlık, özgür bir Türkiye için çalışmaya adanmış Türkiye’nin ve dünyanın dört bir tarafından destekçilerimizin verdiği moral ve emek. 

Geçen ay Türkiye’deydim. Genç Turizmciler Derneği tarafından “ülkemizin uluslararası alanda iyi temsili” alanında bir özel ödüle layık görüldüm. Bunun şahsıma verilmiş bir ödül olmadığının bilincindeyim. Biliyorum ki bu ödül daha iyi bir Türkiye, daha özgür bir toplum ve daha mutlu, umutlu bir genç kuşak sevdasının sahiplerinedir. Daha iyi bir gelecek, bu ideale inanan ve onun için emek veren hepimizin olacak. 

0 views

Comentarios


bottom of page